5 Haziran 2007 Salı

Bilgi Üniversitesi’nde müfredat değişiyor : Öğrencinin yalnızca not tuttuğu derslere son!

İstanbul Bilgi Üniversitesi, 10.yılında radikal bir kararla, 2007-2008 öğretim yılından itibaren, eğitim sistemini kökten değiştirmeye hazırlanıyor. Yeni müfredat, öğrencinin birinci sınıfta eleştirel düşünme, analiz etme yeteneği kazanmasını, son sınıfta iş hayatına hazırlanmasını amaçlıyor.
.
Doç.Dr. Halil Nalçaoğlu’ndan aldığımız bilgilere göre, bu değişim, Avrupa’daki eğitim sisteminin yöneldiği istikamete ve öğrencilerin belirli isteklerine kulak vererek, dünyanın ve iletişim teknolojilerinin geldiği nokta göz önüne alınarak yapılıyor.
.
“Aradan geçen 10 yıl içinde İstanbul Bilgi Üniversitesi misyonuna yaklaştı mı ya da misyonunu gerçekleştirebiliyor mu?” sorusu üzerine, üniversitenin kurucuları, mütevelli heyeti ve bazı öğretim üyeleri bir durum değerlendirmesi yaptılar. Öğrencilerin çok teorik, içerik tekrarlı dersler olduğuna dair; öğretim üyelerinin ise, ilgisiz ve meraksız öğrenci profili şikayetlerini dikkate alarak, ders programlarının üniversitenin amaçlarını karşılayıp karşılamadığına dair bir sorgulama sürecine girdiler. Bunun üzerine, programda değişiklik yapılması gerektiği kanaatine varıldı.

.
Programın Ayrıntıları
.
Bu doğrultuda, her öğrenim yılı için yapılması tasarlanan ders programı şöyle:1.sınıflar için, derslerin bölüm dersi ağırlıklı olmaktan çıkartılıp, doğrudan doğruya öğrenciye üniversitenin nasıl bir yer olduğunu, eleştirel düşünmenin, sorgulayıcı aklın, akıl yürütmenin, sorumluluk kavramının ne olduğunu ve benzer analitik yetilerin kazandırılacağı, yaklaşık 20 kişilik sınıflarda, 10 saatlik bir ders açılması gerektiği düşünüldü. Bunu yanında, bir seçmeli, bir de her programın kendi mantığına uygun, analitik, sayısal konuları kapsayan bir ders programa alınacak. Bu, bazı derslerin müfredattan kaldırılacağı anlamına geliyor. 2. sınıfta ve 3. sınıfın güz yarıyılında, öğrencilere almaları gereken meslek dersleri verilecek. Burada bölümlerin büyük bir özgürlük alanı var. Bölümler kendi programlarına kendileri şekil veriyor. Programın yenilenmesi noktasında aşağıdan yukarı bir yapılanma görülüyor.
.
Öğrenciler gazete çıkartacak
.
İletişim Fakültesi’nden örnekle yola çıkarsak, Bilgi TV’nin yayınını sürdürmesinin yanında, İstanbul Bilgi Üniversitesi, öğrenci gazetesi çıkarmaya hazırlanıyor ve bir radyo kurma projesi var. 3. sınıfın bahar döneminden itibaren mezun olana kadar, öğrenciler, teorikten çok pratiğe yönelik, yarı staj yarı ders tarzında bir profesyonel iş hayatı simülasyonunun içinde bulacaklar kendilerini. Tanıdık, bildik tüm eğitim sistemlerinden farklı, ortaöğretim hayatının öğrenciye yüklediği yanlış bilinç ve bilgilerden uzak, yoğun bir entellektüel etkileşim içinde, teori ve pratiğin dengeyle harmanlandığı bir sistemin içinde kim öğrenci olmak istemez ki?
.
Filiz Küçük

Ajda Pekkan Mayfest’te Bilgi Müzik Bölümü öğrencilerinden beste istedi

İstanbul Bilgi Üniversitesi Öğrenci Birliği tarafından her sene düzenlenen Mayfest’in bu yıl 10.’su gerçekleştirildi. Park Orman’da gerçekleşen festivale akademisyenler ve öğrencilerle birlikte, İstanbullu gençler de büyük ilgi gösterdi. Mayfest’te konser veren Ajda Pekkan, Bilgi Üniversitesi Müzik Bölümü öğrencilerine “Sizden yeni besteler bekliyorum” diye seslendi. Bilgi Üniversitesi’nde öğrenci olan Yalın da, sahnede dert yandı: “1998 girişliyim, hâlâ mezun olamadım.”


Okul kampüslerindeki etkinliklerde gündüz şişme oyuncaklar ve kulüplerin düzenlediği yarışmalarla eğlenen öğrenciler saat 16.00’dan sonra Hale Caneroğlu, Selim Sesler, Kolektif gruplarıyla eğlenme fırsatı buldular. Kapılarını saat 12.00 de açan Mayfest 2007’de gün boyunca Surf Ride, İnsan Langırtı, Gladyatör gibi festival oyuncaklarıyla katılımcılara eğlenceli anlar yaşatıldı.

Saat 19.00’da başlayan konserlerde ilk olarak sahneye Ege Çubukçu çıktı. Sahnede kendi albümünün sevilen parçalarından Hey Dj, Yaz Geldi, Bir Gün şarkılarını seslendiren sanatçı, bunların yanı sıra Akon, P. Diddy, Black Eyed Peas, Justin Timberlake gibi Rap ve R&B sanatçılarının şarkılarına da yer verdi. 1.5 saat sahnede kalan sanatçı sahneyi Gripin’e devretti. Son albümünden “Böyle kahpedir dünya” ve “Sensiz İstanbul’a düşmanım”
şarkılarıyla seyircileri coşturan rock grubu, Sezen Aksu ve MFÖ’den de birer şarkı seslendirdi.

Saatler 22.30’u gösterdiğinde Türkiye’nin Süper Starı sahnede parladı. Son albümü Cool Kadın’ dan Amazon ve Vitrin’e, klasikleşmiş şarkılarından “Kimler Geldi Kimler Geçti”, “O Benim Dünyam” gibi, sevilen bir çok şarkısına da konserinde yer verdi. Ajda Pekkan konserde arabesk parçalara da yer verdi. Ajda Pekkan “Sizlere yeni parçalar yapmak istiyorum. Cover da olsa sizden yeni sözler, besteler bekliyorum” diyerek müzik bölümü öğrencilerinden yeni parçalar isteğinde bulundu. Sanatçı sahneden patlayan konfetilerle ve uzun süren alkış sesleri eşliğinde ayrıldı.

Yalın: EC 201 dersinde zorlandım

Yalın

Son olarak sahnede kendiside bir Bilgili olan Yalın yer aldı. Zalim, Değmez, Aşkta telafi Olmaz, Aşk ne Demek sanatçının seslendirdiği şarkılardan bazılarıydı. Yeni parçalarını da seslendiren sanatçı son albümünden Sen Dönmeden Uyumam Bu Gece şarkısına Eylül – Ekim aylarında klip çekeceğini öğrencilerle paylaştı. Yalın sahnede öğrencilere bazı itiraflarda da bulundu; “1998 girişliyim hala 8 dersim var. Özellikle EC 201 dersinde çok zorlanıyorum hala o dersten geçemedim” dedi.

Festivalde uzun içki ve yemek kuyrukları katılımcılara sıkıntılı anlar yaşattı. Bir barmen ve öğrenci arasında tartışma meydana geldi fakat güvenlik görevlileri sayesinde olay büyümeden kontrol atına alındı.

Ezgi Aktansoy

Tarlabaşı’nda kurtarılmış bölge: Tarlabaşı Toplum Merkezi

İstanbul Bilgi Üniversitesi Göç Çalışmaları Uygulama ve Araştırma Merkezi’nin Tarlabaşı’nda Toplum Merkezi oluşturma projesi, yoksulluk ile mücadelenin yanısıra özellikle farklı etnik, dinsel, sosyal gruplar arasında bir kaynaşma, ayrıca suça yönelebilecek çocuk ve gençler için bir rehabilitasyonu hedefliyor.
Tarlabaşı, farklı kimliklerin aynı yerde buluştuğu yer olan Beyoğlu ilçesine bağlı bir semt. Bu semt de Beyoğlu gibi farklı kültürleri içerisinde barındırıyor. Bölge nüfusunu Doğu Anadolu ve Güneydoğu göçmenleri, Süryaniler, Romanlar, azınlıklar ve yasadışı olarak ülkemizde bulunan yabancılar oluşturuyor.
.
İstanbul Bilgi Üniversitesi Göç Çalışmaları Uygulama ve Araştırma Merkezi, Beyoğlu Tarlabaşı’nda bir Toplum Merkezi oluşturma projesi geliştiriyor. Proje yoksulluk ile mücadelenin yansıra özellikle farklı etnik, dinsel, sosyal gruplar arasında bir kaynaşma ayrıca suça yönelebilecek çocuk ve gençler için bir rehabilitasyonu hedefliyor. Bu bölgedeki en temel sorun ise özellikle yaşları 5-13 arası olan çocukların yarıya yakınının okullarından alınarak sokaklarda çalışmaya yönlendirilmiş olmaları. Tarlabaşı Toplum Merkezi Sosyal Hizmet Uzmanı Ceren Suntekin merkezin açıldığı günü şöyle anlatıyor: “Açıldığının ilk gecesinde bilgisayarlar, telefonlar çalındı ancak sonradan öğrendik ki bu bir hoş geldiniz mesajıymış, eğer sizi orada istemezlerse zaten orada çalışamazsınız. Bizi sevdiler ve bir daha böyle bir olay yaşamadık”.
.
2006 Haziran ayında açılan Tarlabaşı Toplum Merkezi’nde çocukların kendini geliştirebileceği projeler üzerinde duruluyor. Okuma yazma kursları, spor etkinlikleri, aileler için sağlık ve hukuki yardım desteği ve psikolojik danışmanlık sadece bunlardan bazıları.
.
İstanbul Bilgi Üniversitesi’nde verilen “Bil 201 Sosyal Sorumluluk dersi” gereği 7 kişilik öğrenci grubu da bu merkez üzerinden çalışmalarını sürdürüyor. Öğrenciler, Toplum Merkezi’nin özellikle çocuklar üzerindeki etkilerini gözlemliyorlar. Grup üyesi Onur Erdem gelişmeleri şöyle özetliyor: “Bu merkez kurulduğunda günlerce hiç kimse gelmemiş buraya daha sonraları kadınlar sanat ve okuma-yazma kurslarına katılmaya başlamışlar. Bakmışlar ki kötü bir yer değil, daha sonra çocuklarını göndermeye başlamışlar. Önceleri farklı etnik kökendeki çocuklar kendi aralarında çatışma yaşarken, burada arkadaş olmaya başlamışlar. İçlerindeki çocukların çoğu çok zeki ve geleceğe dair planları, umutları var. Bizim de amacımız, bu merkezin çocuklar üzerindeki olumlu gelişmelerini insanlara göstermek. Çünkü birkaç ay sonra merkezin aldığı fon bitecek ve bağışlar olmazsa burası kapatılacak” Örneğin, merkezde yeni açılan film atölyesine birçok çocuk katılıyor. Ne tür bir film çekmek istersiniz diye sorulduğunda verilen cevaplar insanı şaşırtıyor. Bu tür çoğunluk için belgesel oluyor ve içlerinden en küçük olanı parmak kaldırıyor. “Bizim okulda esrar satıyorlar, bunu çekmek istiyorum.”
.
13 yaşındaki Ahmet bu merkez hakkındaki düşüncelerini şöyle anlatıyor: “İlk açılış gününe gelmiştim ve çok güzel bir gösteri vardı. Boş zaman yoktur, boşa giden zaman vardır diye düşündüm ve ailemi de ikna ederek atölye çalışmalarına katılmaya başladım.” Aynı yaştaki Özcan İlhan’ın bu merkeze gelme sebebi ise başlarda çok farklıymış. Özcan “Bu merkezden 5 ay haberim olmadı. Sonra arkadaşlarımdan burada çalışan sekreter İlknur Abla (Yılmaz)’nın çok güzel olduğunu öğrendim. Geliş amacım buydu, ancak burada kalış amacım çok farklı. Burada olmaktan çok mutluyum. Burası okula gidemeyen birçok çocuk için faydalı oldu, merkez açılmasaydı şu an ne yapardım bilmiyorum”
.
Bilgi Üniversitesi’nden bazı öğrenciler de merkeze destek olabilmek için kurslarda ücretsiz eğitmenlik yapıyorlar. Çocuklarında ki büyük değişimi fark eden babalar da bazı kurslara katılmaya başlıyorlar. Kürt, çingene ve azınlık çatışmaları olmadan bir araya geliyorlar ve hep birlikte grup projelerinde yer alıyorlar. Ancak fonunu Avrupa Birliği destek projesinden alan merkez birkaç ay sonra kendini ayakta tutacak maddi desteği bulamazsa kapatılacak. Geleceğin umut vaat eden çocukları ise bir önceki neslin bıraktığı yerden hayatlarına devam edecek.
.

Zeynep Sinem Kurban

Sosyal sorumluluk projelerine Bilgi'den tam destek

BIL202 kodlu ders kapsamında, küresel ısınma, Tarlabaşı’ndaki çocuklar, spastik çocuklar, ev hanımlarını istihdam etme gibi konularda hayata geçirilen projeler, 22 Mayıs 2007’de İstanbul Bilgi Üniversitesi Kuştepe Kampüsü’nde düzenlenen proje fuarında tüm öğrencilere tanıtıldı.
.
Bilgi Üniversitesi, 2006-2007 öğretim yılıyla birlikte yeni bir dersle tanıştı. “Sosyal Sorumluluk Projesi” adı altında iki aşamalı olarak verilen bu dersi alan öğrenciler dersin ilk aşaması olan BIL 201 ile sosyal sorumluluğun ne olduğu, proje geliştirmenin aşamaları ve yöntemleriyle ilgili bilgi aldılar ve sosyal sorumluluk içeren konularda insanları bilgilendirmek, ihtiyaç sahiplerine yardım etmek, duyarlılık gerektiren konulara dikkat çekmek gibi misyonlarla projeler hazırladılar. Bahar döneminde açılan BIL 202 dersinde ise bu projeler hayata geçirildi.
.
İki dönem boyunca ders kapsamında düzenlenen atölye, seminer ve Avrupa Konseyi’nden uzmanların katılımıyla gerçekleştirilen konferanslarla, öğrenciler Avrupa sivil toplumundan uzmanlarla tanışma, farklı alanlardaki sosyal problemlerin farkına varma, sosyal ve gençlik çalışmalarının ardındaki değerler hakkında kendilerini geliştirme olanağına sahip oldular. Bu atölye ve konferanslara katılan öğrenciler, Avrupa Konseyi Gençlik ve Spor Müdürlüğü’nden sertifika almaya hak kazandılar.
.
Düzenlenen bazı konferanslar:
.
- “Avrupa'da Gençlik, Sivil Toplum ve Avrupa'da Gençlik Politikaları” Avrupa Konseyi İnsan Hakları Eğitimi Gençlik Program Sorumlusu Rui Gomez
- “İnsan Hakları Eğitimi” Human Rights Education Associates’ten Ellie Keen
- “Herkes Eşit-Herkes Farklı; Avrupa Gençlik Kampanyası” kampanya sorumlusu Michael Raphael
- “Kadının İnsan Hakları Projesi” Evren Kaynak
- “Çocuk Hakları” Marmara Üniversitesi Hukuk Fakültesi’nden Esra Demir
- “Hollanda’da Sosyal Hizmetler”, ROC Twente Yüksekokulu
- “Yeşiller Küresel Isınma” Ümit Şahin
.
Aslı Konuk & İrem Kefeli

Mezunlar yüksek lisans tercihlerine nasıl yön veriyor?


Lisans eğitimi sonrası yüksek lisansa yönelen mezunların, lisansüstü eğitimde tercih ettikleri alanlar mezun oldukları bölümlerden farklı olabiliyor. Gençlerin seçimlerini belirleyen kriterler çok farklılık gösteriyor. Özellikle iş dünyasında yükselmek isteyenlerin ve sektörün taleplerine cevap vermek isteyenlerin tercihi ise “MBA”, yani İşletme Yüksek Lisansı.
.
Günümüzde iş dünyasında yükselmek isteyenler yüksek lisans programlarını ve MBA'i (İşletme Yüksek Lisansı) tercih ediyor. Çalışanlar için MBA, kariyer geliştirmek amacıyla şirket ve sektör değiştirmelerine yardımcı olan bir diploma olarak değerlendiriliyor. Akademik kaygılardan çok, piyasanın beklentilerini karşılama çabasıyla yüksek lisans programlarına yönelen bireylerin tercihi MBA oluyor. Üst ve orta düzey yöneticilerden yüksek lisans diploması olanların sayısı arttıkça, programlara olan ilgi de büyüyor. Bütün bu gelişmeleri takip eden üniversite gençliğinin yüksek lisans yapma düşüncesi ise ileride yapacağı işe, üniversitede okuduğu bölümü sevip sevmediğine, aile işine devam edip etmeyeceğine, lisans programının kendine yeterli gelip gelmediğine bağlı olarak değişiyor.
.
Yapılan araştırmalar sonucunda, iş dünyasında birçok işveren yüksek lisans yapmış kişileri tercih ederken, bazıları ise deneyime daha çok önem veriyor. Dünyanın en popüler işadamlarından Donald Trump, bir röportajda şöyle diyor: ‘Herkes lider olabilir veya herkes takım oyuncusu olabilir. Esas mesele, her ikisine de sahip olabilmek.’ İş adamlarına göre, liderlik ve takım oyunculuğunu bir arada yürütebilmek için, tecrübe çok önemli. Aynı zamanda, yüksek lisans yapmanın, çalışma hayatına yeni başlayacak mezunların kendilerini geliştirmeleri için çok etkili olduğunu düşünüyorlar."
.
6 Üniversiteden 100 kişiye sorduk

.
Boğaziçi, Marmara, Yeditepe, Bilkent, Koç ve Bilgi üniversitelerinde100 kişiye uyguladığım “Üniversite sonrası yüksek lisans yapmak istemenizi etkileyen faktörler neler ?” konulu anket sonucunda ortaya değişik bir tablo çıktı. Anket sonuçlarına göre bir değerlendirme yapacak olursak, öğrencilerin birçoğu üniversitede alınan eğitimin kendilerine yeterli gelmediğini ve kendilerini geliştirmek için yüksek lisans yapmayı planladıklarını söylediler. Bazıları ise Türkiye’de birçok gencin istediği alanda uzmanlaşamadığını ve yüksek lisansı ileride yapmayı düşündükleri iş hakkında daha çok bilgi edinebilmek için istediklerini belirttiler. Aile şirketlerinde henüz çalışmaya başlayanlar ise işleri takip etme zorunluluğundan, bu hayallerini şimdilik rafa kaldırmış gibi gözüküyorlar.


.
İşverenin istekleri artıyor
.
Yüksek lisansı zaman kaybı olarak görüp, bir an önce iş hayatına atılmayı bekleyenler ise eğitimlerinin yeterli olduğunu ve artık deneyim kazanma vaktinin geldiğini düşünüyorlar. Fakat günümüzün rekabetçi ortamında şartlar zorlaştıkça, işverenlerin istekleri artmaya ve çeşitlilik göstermeye başladıkça, üniversite gençliğinin de gelecekle ilgili kaygılarının ve yüksek lisans yapma düşüncelerinin arttığını görebiliyoruz. Hatta birçok şirket yüksek lisans yapmış olan çalışanlarına bile hafta içi, iş çıkışı eğitim programlarına katılma zorunluluğu koyuyor. Yani şirketler, kendi bünyelerinde de çalışanlarını eğitmeye devam ediyor.
.
Yükselmek isteyen çalışanlar da MBA yapıyor
.
Birçok şirket, çalışlarının eğitimine çok önem verdiği için yüksek lisans yapmış olan öğrenciler bile işverenlere yeterli gelmeyebiliyor. İste tam bu noktada iş tecrübesi devreye giriyor. Ayrıca başarılı aile şirketleri büyüdükçe, yönetimdeki çalışanlarını profesyonelleştirmek zorunda kalıyorlar. Bu nedenlerle şirketler, orta seviye yöneticilerinin MBA yapmasını isteyip, okul ücretlerinin de bir kısmını veya tamamını karşılayarak çalışanlarına yatırım yapıyor. Çalışanlar açısından talep artışının nedenlerinden biri de, üst ve orta düzey yöneticilerden MBA yapanların sayısının artması. Bu durum yönetim kademelerinde yükselmek isteyenler için MBA'in kazandırdığı ortak dil ve kavramlara sahip olma ihtiyacını doğuruyor. Çalışanlar için MBA, bilgi ve becerilerinin bir firma ve sektör ile kısıtlı kalmadığını gösteren, bu nedenle kariyerlerini geliştirmek için şirket ve sektör değiştirmelerine yardımcı olan bir diploma olarak düşünülüyor.
.
Birce Koca

Öğrenci Birliği seçiminin ardından...


Öğrenci Birliği seçimini “Bilgim” kazandı. Seçime katılan diğer iki grup “Bilgistanbul” ve “Random” ile görüştük, amaçlarını, Öğrenci Birliği’ne bakış açılarını sorduk.
.
8-10 Mayıs tarihleri arasında gerçekleştirilen Öğrenci Birliği seçimini, bu sene bir kez daha Bilgim kazandı. Bilgim Grubu, hakları savunup istikrardan yana oldukları için bu sonuca ulaştıklarını söylüyor. Bireysel faydacılık yerine, üniversite faydasına çalıştıklarını, çevreye katkı sağlamak, bir üniversite ekolü oluşturmak istediklerini anlatan Bilgim Grubu’ndaki öğrenciler, “Bir grup, ilk defa isim değiştirmeden iki kere seçime girdi ve yarıdan fazla oy topladı, bu Bilgim’in başarısının bir göstergesidir” derken, seçime katılan diğer iki grup ise sonucu farklı yorumladı.
.
BİLGİSTANBUL : Çeşitlilik yaratmak istedik
.
Seçimde ikinci olan Bilgistanbul Grubu’ndaki öğrenciler; seçime katılma amaçlarının, yönetime katılımda çeşitlilik yaratmak olduğunu söylediler. Öğrenci Birliği Seçimleri’nin okul öğrencileri için çok önemli olmadığını ekleyen Bilgistanbul Grubu öğrencilerine göre, “Bir çok öğrenci oy kullanmak istemiyor ve kollarından tutulup oy kullanmaya götürülüyor, bu da seçimlerde büyük bir etki yaratıyor”. Bilgistanbul, “Seçimde yarıdan fazla oy kullanıldı, salt çoğunluk sağlandı ama daha fazla oy kullanılsaydı süreç lehimize işleyebilirdi” iddiasında.

RANDOM GRUBU: Tepkili insanlara ulaştık

Seçimde üçüncü olan Random Grubu’nu kuran öğrenciler ise; ‘Biz bu seçimi kazanmaya girmemiştik. Dolayısıyla kaybetmedik seçimleri. Seçimleri özgürce afişleme yapmak, sesimizi duyurmak için kullandık. Tepkimizi dile getirmenin en kolay ve eğlenceli yoluydu bu!’ dedi. Random’cılar, seçimde yüksek oy alamama nedenlerini şöyle açıkladılar: ‘Biz kişisel hırslar peşinde değildik. Öğrenci Birliği'ni bir rant kapısı değil, hizmet fırsatı olarak gördük. Ve bu işin profesyonel siyasetçiler gibi değil, öğrenci işi, amatör bir havayla yapılmasının çok daha sempatik ve eğlenceli olacağına inandık. Bir sponsorla anlaşmak yarın seçildiğimizde o sponsorun çıkarlarına hizmet etmemizi gerektirirdi. Bu işe kendi cebinden milyarlar harcayanların bunu gerçekten temiz bir yürekle, samimi bir amaç uğruna yaptığına inanmak aslında hayalcilikte ulaşılabilecek en üst kademe olur’. Random üyeleri, bu seçimde adlarını yeterince duyurduklarına, ulaşmak istedikleri tepkili insanlara ulaştıklarını ve zaten Bilgi Üniversitesi’nde söyledikleri sloganlarla 3000 oy alamayacaklarının farkında olduklarını belirttiler.
.
Esra Kanat & Can Aksu

Öğrenci Birliği ne iş yapar?

Bilgi Üniversitesi Öğrenci Birliği’nin 2006-2007 Başkanı Serkan Memişoğlu ve selefi Doğuşcan Oto’ya başlıktaki soruyu sorduk. Aldığımız yanıtlara göre Öğrenci Birliği’nde çalışanlar arkadaşlarının üniversite hayatını dolu dolu yaşaması için çaba sarf ediyor, karşılığında da tecrübe kazanıp çevrelerini genişletiyorlar.
.
Okulumuzun “öğrenci birliği” öğrenciler tarafından gayet iyi bilinen bir klüp. Her yıl seçim döneminde karşımıza çıkan, bizimle aniden samimi olan ve vaatlerini gözümüzün içine sokan bu insanları bilmememiz imkansız. Kimi zaman oy vermemek için gördüğümüzde yolumuzu değiştirdiğimiz bu insanların hepsi “öğrenci birliği” ofisinde bizim için çalışmakta...Yani öğrencilerin yararına olacak çalışmalar yapan, bize pek de yabancı olmayan insanlar.
.
Dışardan baktığımızda bir çoğumuz onlara karşı önyargılıyız, “Öğrenci Birliği ne iş yapar, neden orada yer kaplar…?” gibi sorular var aklımızda. Öğrencilere, “Öğrenci birliği size ne ifade ediyor? diye sorduğumda, “Hiç bilmiyorum, benim için sadece seçim zamanı oy isteyen insanlar…” gibi cevaplarla karşılaştım.
.
Kimsenin onların tam ne yaptığını bilmemesi üzerine Öğrenci Birliği’nin 2005 yılı başkanı Doğuşcan Oto ve 2006-2007 yılı Başkanı Serkan Memişoğlu’na sorularımı yönelttim. Doğuşcan Oto, Öğrenci Birliği’nde aktif görev yapmanın çok zamanlarını aldığını, ailelerine, okula ve özel yaşamlarına vakit ayıramadıklarını anlattı. Doğuşcan’a göre Öğrenci Birliği’nde çalışmanın maddi açıdan bir getirisi yok ama tecrübe kazanmalarını ve çevrelerini genişletmelerini sağlıyor. Doğuşcan, öğrencilerin üniversite hayatını dolu dolu yaşamaları için uygun bütçeli organizasyonlar hazırladıklarını, ders sisteminde önümüzdeki eğitim döneminde yapılacak yeniliklerin sağlıklı bir şekilde hayata geçmesi için çalıştıklarını belirtti.
.
Öğrenci Birliği Başkanı Serkan Memişoğlu ise önümüzdeki dönem add/dropun daha kolayca yapılacağını, yaz okulu sayesinde öğrencilerin önceki dönemlerden kalan derslerini yazın tamamlayabileceklerini, ortalaması 1.75’in altında kalan öğrencilere üst sınıftan bir ders verilmesinin de mümkün olabileceğini söyledi. Yıllıkların tümüyle Öğrenci Birliği tarafından hazırlandığını, bu sayede ücretsiz dağıtıldığını anlatan Memişoğlu, önümüzdeki dönemdeki hedeflerinin, Türkiye’nin en iyi mezunlar derneğini kurmak olduğunu vurguladı.
.
Aybike Sontaş

Öğrenci Dekanı Kakınç: Gay ve Lezbiyenler Kulübü’ne izin vermemek insan hakları ihlali olurdu

İstanbul Bilgi Üniversitesi’nde 15 öğrenci tarafından kurulan Gay ve Lezbiyenler Kulübü, okulda olduğu gibi basında da tartışma yarattı. Bu kulüple ilgili bilgi aldığımız Öğrenci Dekanı Halit Kakınç, okulun bu kulübe olan bakış açısını bizimle paylaştı.

Halit Kakınç

Gay ve lezbiyen kulüplerinin açılmasında yasal olarak bir sakınca olmadığını belirten 4 mahkeme kararını hatırlatan Halit Kakınç, böyle bir oluşuma izin vermemenin insan hakları ihlali olacağını söyledi. Bu kulübün de diğer kulüplerle aynı kriterler doğrultusunda değerlendirildiğini belirten Kakınç, 18 yaşını geçen gençlerin tedirginlik ve önyargılardan uzak bir şekilde düşüncelerini ifade etme özgürlüğünün tanındığı bir ortam sağlamayı amaçladıklarını söyleyen Kakınç, “Gelişmiş demokrasi zaten çoğunluğun azınlığı yönetmesidir” düşüncesini savunarak, bu kulüple ilgili özellikle yurt içinde çok fazla tepki aldıklarını ama yabancı basından, okulumuzun toleranslı davrandığı yönünde olumlu tepkiler aldıklarını belirtti. 3.şahıslara zarar vermedikçe ve farklı eğilimlere yöneltmedikçe bu kulübün diğerlerinden çok farkı olmadığını belirten Kakınç,18 yaşını geçmiş insanların savaşa bile gönderildiğini ve dolayısıyla cinsel tercihlerinin onları ilgilendirdiğini ekledi. Halit Kakınç, böyle bir kulübün açılması konusunda, okulda oluşabilecek tepkilerden bir tedirginlik yaşamadıklarını çünkü bu tedirginliklerin önyargılardan kaynaklandığını belirtti.
.
Feyza Meral & Çağla Ayaz

Bilgi’nin gizli kahramanları

Bilgi Üniversitesi’nin Dolapdere ve Kuştepe kampüslerinin temizliğini sağlamak için Dolapdere Kampüsü’nde 44, Kuştepe Kampüsü’nde 47 temizlik görevlisi çalışıyor.Okulda temizlik faaliyetleri sabah 07.45’te başlıyor, akşam 22:30’a kadar sürüyor.

Birçoğumuzun sadece yanından geçip gitmekle yetindiği temizlik görevlileri, İstanbul Bilgi Üniversitesi’nin olmazsa olmazlarından.
Kuştepe kampüsündeki 47 temizlik görevlisinin başında iki amir bulunuyor. 19 erkek ve 7 kadın olmak üzere toplam 26 kat görevlisi var. Koridorlar ve tuvaletlerin temizliğinden sorumlu olan kat görevlileri ikişerli vardiyalar halinde çalışıyor. Her vardiyada 13 kat görevlisi çalışmakta. 13’ü kadın 5’i erkek olmak üzere toplam 19 sabit temizlik görevlisi ise okulun diğer yerlerinin temizliğinden sorumlu. Dolapdere Kampüsü’nde ise temizlik görevlilerinin başında iki erkek amir var. 24 kat görevlisi 12’şer kişilik iki vardiya halinde çalışıyor.
.
Temizlik görevlilerinin birinci vardiyası saat 07.45-16.45 arasında, ikinci vardiyası ise saat 13.45-22.45 arasında. Kat görevlilerinin görevleri derslikler, koridorlar ve tuvaletlerin temizliğini sağlamak. Sabahları ve akşamları 15 tane laboratuar, koridor ve derslik temizleniyor. Ayrıca 12 kadın ve 8 erkek olmak üzere 18 sabit görevli, saat 07.45-16.45 ve 13.30-22.30 arasındaki zaman dilimleri süresince okulu temizlemek için çalışıyor.
.
Serdar Samanlı

Öğrencilerinin gözünden Nükhet Ruacan

Bilgi Üniversitesi Müzik Bölümü’nde 10 yıldır caz müziği dersleri veren, caz müziğinin Türkiye’deki en önemli temsilcilerinden Nükhet Ruacan yaşamını yitirdi. Bir öğrencisi, onu şöyle anlatıyor: “Bize anne sevgisiyle yaklaştı. Şarkıcılığı yaşamayı, ruhumuza ve bedenimize bir deri gibi giymeyi öğretti.”



Nükhet Ruacan kendi kuşağının ve Türk cazının eşsiz seslerinden ve divalarından biriydi. Ailesinden gelen müzik tutkusu küçük yaşlarda onun kendisini geliştirmesi için büyük bir avantajdı. Güzel Sanatlar Fakültesi Grafik Bölümü’nde eğitim gördüğü 60’lı yıllarda, Türkiye’nin en popüler kadın caz vokalistiydi. Kendisine göre profesyonel caz şarkıcılığına 1974 yılında İsviçre’de başladı. 1977’de Türkiye’ye döndükten sonra verdiği konserlerle cazın ülkemizde daha çok tanınmasında ve sevilmesinde önemli katkıları oldu; O her zaman müzikle daha fazla ilgilenmek ve özellikle cazla ilgilenmek istiyordu. Bu yüzden 1979’da ABD’nin ünlü caz konservatuarı New York Conservatory of Music’te şan eğitimi aldı.
Caz müziğinin Türkiye’deki diğer önemli isimlerinden Neşet Ruacan’ın kardeşi olan Nükhet Ruacan, son 10 yıldır Bilgi Üniversitesi müzik bölümünde caz müziği dersleri veriyordu. Bilgi Üniversitesi Müzik Bölümü öğrencisi olan İldeniz Çetin’in Ruacan hakkında yorumları şöyle; “Nükhet Ruacan, ne iki kez yakalandığı kanser hastalığına ne de okulumuzun performans bölümünü kapatma kararına boyun eğdi. Öğrencileri bir anlamda onun yaşam kaynağıydı. Onları hiçbir zaman bırakmadı ve sonuna kadar savundu. Aynı zamanda öğrencileri de ondan aynı yaşam sevincini alarak çalışmalarına devam etti. Ruacan, aralarında Evrim Özşuca, Elif Çağlar, Esin Gündüz, Sibel Gürsoy’un da bulunduğu daha birçok başarılı vokalisti yetiştirmiştir.”
.
Öğrencilere imzasını attı!

Ayrıca bir başka Müzik Bölümü öğrencisi olan Ferhat Öz’e, öğrencileri için onu bu kadar özel kılan şey nedir diye sorduğumuzda ise; “Her şeyden önce bu sorunun cevabı onun kişiliğinde yatmakta. Tartışılmaz müzikal dehasının yanında Nükhet Ruacan eşsiz kişiliği, sevgi dolu ve sahiplenici tavrıyla sadece bir öğretmen değil, aynı zamanda bir anne gibi hayatlarımıza girmişti. Öğretilerinde ana unsuru sevgi, sabır ve anlayış üstüne kurmuştu. Özellikle şarkı söylemek gibi aslında basit görünen ancak göründüğü gibi olmayan bir konuda, içimizde göremediğimiz şeyleri fark etme, nefes kontrolü, diyafram kullanımı, gırtlak hâkimiyeti, sese zarar vermemek ve bunun gibi anlaması ve anlatılması zor konuları ustalıkla anlattı bizlere. Bu, sadece sözel değil ayni zamanda vücut diline hâkimiyetinden de gelmekteydi. Ruacan’ın öğrettikleri, bizlerin hayatımız boyunca üstünde dikkatle çalışmamızı gerektiren bölgeleri ilgilendiriyor. Teknikleri kimden nasıl öğrendiğiniz çok önemli. Bunlar sizi eğiten kişinin size bıraktığı bir imza gibidir ve silinmesi güçtür. Nükhet Ruacan, bu imzayı öğrencilerine ustalıkla atarken bunu sadece anlatım gücüyle bir ödev gibi değil, bir hayat tarzıymış gibi bizlere aşıladı. Bir başka anlamda bizlere şarkı söylemeyi öğretmedi. Şarkıcılığı yaşamayı, ruhumuza ve bedenimize bir deri gibi giyip taşımayı öğretti. Tam da kendisinin 56 yıllık hayatında yaptığı gibi. Bizleri sadece okul sınırları içinde para kazanacağı araçlar ve görevler gibi görmedi, sevgisi neşesi ile bizi hayatının bir parçası haline getirdi. Yoklama, ortalama, sınav korkusuyla değil, saf anne sevgisiyle öğretti.”
56 yaşındaki Ruacan, ayrıca bu yıl NTV Radyosu’nun sponsorluğunda yapılan ‘Nardis Genç Caz Vokalistleri Yarışması’nda jüri başkanlığını üstlenmişti. Bir süredir kanser tedavisi gören Ruacan’ı bu sene kaybetmiş olmanın üzüntüsünü paylaşıyoruz.

Tuğçe Çinkitaş

Öğrenci, Memnuniyet Anketi'nden ne kadar memnun?

Bilgi Üniversitesi öğrencileri, üniversitemizin her yıl düzenlediği “Öğrenci Memnuniyeti Anketi”nde verdikleri yanıtların dikkate alınmamasından yakınıyorlar. İletişim Fakültesi Dekan Yardımcısı Doç. Dr. Aslı Tunç ise, öğrencilerin anketleri doldururken objektiflikten uzak duygusal tepkiler verebildiğini, sağduyulu eleştirilerin ise mutlaka değerlendirildiğini belirtiyor.


Bilgi Üniversitesi öğrencileri, akademik kadroyu değerlendirmek ve kampüs içi yaşam kalitesini yükseltmek amacıyla Öğrenci Sayfası’nda değerlendirilmeye sunulan “Öğrenci Memnuniyeti Araştırması”na mesafeli yaklaşıyorlar. Farklı sınıf ve bölümlerdeki öğrenciler arasında yaptığımız araştırmada, “Görüşlerinizin yönetim tarafından yeteri kadar değerlendirilmeye alındığını düşünüyor musunuz?” sorusunu yanıtlayanların önemli bir çoğunluğu, “hayır” cevabını verdi.
.
Konuyla ilgili görüşlerini aldığımız İletişim Fakültesi Dekan Yardımcısı Doç Dr. Aslı Tunç, akademik kadronun sadece “Öğrenci Memnuniyeti Araştırması”ndan çıkan sonuçlar doğrultusunda değerlendirilmediğini, bölüm başkanlarının ve dekanların gözetimlerinin de önemli olduğunu söyledi. Öğrencilerin görüşlerini belirtirken çoğu kez duygusal tepkiler verebildiğini, kişisel problemlerini öne çıkartıp objektiflikten uzak bir tavır sergileyebildiğini öne süren Tunç, daha soğukkanlı ve eleştirisel yaklaşımların mutlaka üst kurullarda değerlendirildiğini belirtti. Tunç, gençliğin vermiş olduğu heyecanla öğrencilerin çok radikal kararlar beklediğini ifade ederken, “Belli bir kısım beğenmiyor diye öğretim görevlisiyle yönetim arasındaki köprüler bir anda yıkılamaz”, dedi.
.
Aslı Tunç: "Bu görüşler bizim için çok önemli"
.
Özellikle birinci sınıf öğrencilerinin araştırmaya katılım oranının az olduğu hatırlatılması üzerine Aslı Tunç, öğretim üyelerinin mümkün olduğunca herkesi haberdar ve teşvik etmesi gerektiğini hatırlattı. Tunç, bir akademisyen için öğrenci görüşlerinin çok önemli olduğunu savunurken, eleştirileri dikkate alıp ders işleyiş şekline veya tavırlarına yön vermenin olumlu sonuçlar doğuracağına işaret etti.

Aslı Tunç
.
Tunç, öğrenciler tarafından beğenilmeyen ve yetersiz bulunan değerlendirme sorularıyla ilgili ise, öğrenci temsilcileriyle irtibata geçerek eklenilmesi istenilen soruların yönetime sunulabileceğini öne sürdü. Öğretmen-öğrenci işbirliğiyle daha kapsamlı bir “Araştırma Anketi” düzenlenebileceğini savunan Tunç, amaçlarının öğrenci düşüncelerine önem vermek ve bu önemi onlara hissettirmek olduğunu ifade etti.
.
Son olarak gizlilik konusuna da değinen Tunç, öğrenci görüşlerini hiçbir şekilde kim tarafından yazıldığını göremediklerini, zaten önemli olanının da kimin yazdığı değil, ne yazdığı olduğunu söyleyerek sözlerini noktaladı.
.
Zahid Özkara

Atatürk Kitaplığı yenileniyor!

Araştırma yapacaklara müjde! İmkan yetersizliği nedeniyle araştırma yapmak isteyenlere zor anlar yaşatan, İstanbul Büyükşehir Belediyesi’ne bağlı Taksim Atatürk Kitaplığı 4 Haziran’da tadilata giriyor.
Taksim’deki Atatürk Kütüphanesi’nde gazete arşivi araştırması yapanlar bilirler: Saatlerce sıra beklemek gerekebilir, internet erişimi ve kafeterya hizmeti yoktur. Bunun yanı sıra, istenilen ciltlerin çoğunun gelmemesi, gelenlerin ise yıpranmış olması kütüphane ziyaretçilerini sıkıntıya sokan diğer faktörler.
İstanbul Büyükşehir Belediyesi, tüm bu sıkıntıları en aza indirmek için kolları sıvadı. İstanbul’daki sayılı kütüphanelerden biri olan Atatürk Kütüphanesi, 4 Haziran’da yenilenmeye başlıyor.
Yetkililer, bu süreçte öncelikle araştırma yapılan odayla iç içe olan memur odalarının yerlerinin değiştirileceğini, böylece kütüphanede gürültünün ortadan kalkacağını söylüyorlar. Yıpranmış ciltlerle dolu olan arşivin koşullarının da düzeltileceğini, artık ciltlerin eskisi gibi hızla yıpranmayacağını da ekliyorlar.
Araştırmacıları en çok sevindirecek yeniliklerden biri de, kütüphanede internet erişiminin sağlanması ve arşive internetten erişebilme olanağı. Ancak bunun için bir süre daha beklemek gerekiyor, çünkü yetkililer, çalışmalarına yeni başlanan uygulamanın birkaç yıl alacağını belirttiler. Araştırmacılar, dört gözle tadilatın bitirilmesini ve kütüphanenin olanaklarının iyileştirilmesini bekliyorlar.
.
Duygu Ertürk

Kuştepe’ye "Bilgi" akıyor...

Bilgi Üniversitesi kurulduğu 1996 yılından beri, merkez kampüsünün bulunduğu Kuştepe semtinin gelişmesine katkı sağlayacak birçok önemli proje gerçekleştirdi. Özellikle Kuştepeli çocuklar için birçok çalışma yaptı, paneller ve kurslar düzenledi. Peki ya Kuştepeli çocuklar semtlerindeki bu gelişmeler ve Bilgi Üniversitesi hakkında neler düşünüyorlar?
Bilgi Üniversitesi öğrencilerinin mezuniyet projesi olmaktan çıkan çalışmaları ile Kuştepe’nin gelişimine büyük katkılar sağlandı. Bu sayede semtin yıllarca sahip olmak istediklerini gerçekleştiren okulumuz, Kuştepe’nin çehresini değiştirdi. Özellikle çocukları hedef alan projeler kapsamında, bölgedeki okullara 2 bin kitaplı bir kütüphane, basket potası ve park alanı kazandırıldı.

“Burası bizim de semtimiz!”
Bilgililer, Kuştepe’yi kendi semtleri sayıp, okudukları süre boyunca arkalarında yararlı bir şeyler bırakmak için sürekli çalışıyorlar. Bu çalışmalar bölgede yaşayan halk tarafından da büyük ilgi görüyor. Bilgi Öğrencileri özellikle Kuştepeli çocuklara faydalı olabildikleri için oldukça memnunlar. Öğrencilerin büyük çabalarla hayata geçirdikleri projelerinden beklentileri ise Kuştepeli gençlerin ve çocukların geleceğe daha umutlu ve bilinçli bakmalarını sağlamak, onlara doğru model olabilmek.

“Kuştepe bursu bizim için büyük şans”
Üniversite çağına yaklaşmış olan Kuştepeli gençler, Bilgi Üniversitesi’ ni kendileri için büyük bir fırsat olarak görüyorlar. Bunun en önemli sebebi Bilgi Üniversitesi’ nin Kuştepelilere özel olarak sunduğu “Kuştepe bursu”. 17 yaşındaki Mert Demir, Bilgi Üniversitesi’nde İşletme iktisat okumak istiyor ve şunları söylüyor: “Kuştepe bursu, Bilgi Üniversitesi’nin bize sunduğu çok güzel bir imkan, ailemin maddi imkanlarının yetersizliği dolayısıyla okumayı hayal dahi edemeyeceğim bu okula girme şansım olduğunu bilmek bile beni heyecanladırıyor.”

“Bilgi beni okumaya teşvik etti”
Bir başka Kuştepeli genç Mustafa Çapan ise “Daha önce üniversiteye gitmek gibi bir fikrim yoktu. Ama hergün okuldan çıkarken ellerinde kitaplarla Bilgi’ nin öğrencilerini görünce, acaba ben de okuyabilir miyim diye düşünmeye başladım, Bilgi Üniversitesi beni okumaya teşvik etti.” diyor. Üniversiteye hazırlanan Kuştepe gençlerinden, Süleyman Aktepe de kendilerine sunulan bursun çok büyük bir şans olduğu fikrine katılıyor. Ancak, Bilgi öğrencilerinin hayatına ayak uyduramamaktan da endişeli. “Hepsi son model arabalarla geliyor her gün, günde harcadıkları para babamın bir aylık maaşı neredeyse. Farklı hayatlar yaşıyoruz. Ortak ne paylaşabiliriz ki?” diyerek dile getiriyor endişesini.

“Buradaki ablalar çok şey biliyor”
Yaşı daha küçük olan Kuştepeli çocuklar, henüz bu fırsatın farkında değiller. Onlar Bilgi Üniversitesi’ni bir oyun parkı ve gelir kapısı olarak görüyorlar.
Bilgi Üniversitesi Kuştepe kampüsü bahçe kapısında, hemen hemen her sabah “abi bozuğun çıktı mı abi”, “abla bana tost alsana abla” sesleri yükselir. Kimi zaman ısrarları can sıkıcı olsa da, sevimli tavırları Bilgili öğrencilerin onlara kızmasına engel oluyor.
Bilgi Üniversitesi’nin bahçe kapısı küçük müdavimlerinden biri, hergün kapının önünde öğrencilerden para istemesinin aslında doğru olamadığının farkında bile değil. Bütün şirinliği ile “Nasıl olsa onların çok parası var, bize de verseler ne olur ki!” derken bir yandan da çıkacakları kaçırmamak için gözleriyle sürekli kapıyı takip ediyor. Onun için üniversite şimdilik, gün içinde fazladan bir çikolata daha yiyebilmek anlamına geliyor.
İlkokul çağındaki bir başka Kuştepeli çocuk ise büyüdüğünde Bilgi Üniversitesi’nde okumaya çoktan karar vermiş. “Ben de okuyacağım, sonra da çok para kazanacağım.” diyor. Gözleri cin gibi parlayan bir başka Kuştepeli ufaklık büyüdüğünde üniversiteye gitmek istediğini anlatırken şunları söylüyor: “Buradaki ablalar çok şey biliyor, biz onlarla hep konuşuyoruz, ben de onlar gibi olmak istiyorum.”

Görünen o ki, Bilgi Üniversitesi sadece Kuştepe halkı için hayata geçirdiği projeler ve çevresinin kalkınmasına sağladığı ekonomik katkılarla anılmıyor. Burada yaşayan birçok gencin hatta çocuğun şimdiden hayallerini süslüyor, onları okumaya teşvik ediyor ve bu gençler Bilgi Üniversitesi sayesinde Kuştepe dışına çıkmadan da Kuştepe’nin dışında bir hayat olduğununun farkına varıyorlar. Belki de bu farkındalıkları sayesinde gelecekleri için, sokakta halı yıkamaktan veya kahvede tavla oynamaktan başka hayaller de kurabiliyorlar.

Ayla Akyol & Mark Marnikovic

Kuştepe’ye İSPARK geliyor

İstanbul’un birçok semtinde otopark işleten belediye kuruluşu İSPARK, Kuştepe’de de otopark işletmeye hazırlanıyor. İSPARK İşletmeler Müdürü Asistanı Nedim Özer’in verdiği bilgiye göre, otopark ücreti 4 YTL olacak.


İstanbul 12 milyonu aşkın nüfusuyla dünyanın en büyük metropollerinden birisi. İstanbul’un bu kadar kalabalık olması çeşitli sorunları da beraberinde getiriyor. Bu sorunlardan biri de otopark sorunu. Bu sorunu yaşayan semtlerden biri de Kuştepe. İstanbul Bilgi Üniversitesi’nin Kuştepe semtinde olması, semte giren çıkan taşıt sayısını artırıyor. Kuştepe semtinin plansız yapılanmış olması, sokakların darlığı da sorunu büyütüyor.
Peki Kuştepe’deki bu sorun nasıl çözülür veya çözülmesi için bir adım atılacak mı? Bu soruyu, İstanbul’un birçok semtinde ucuz ve güvenli otoparklar yapan “İSPARK”’ın İşletmeler Müdürü Asistanı Nedim Özer’e sorduk. Özer, başta Yonca Sokak olmak üzere, Kuştepe’nin birkaç sokağında otopark yapma projelerinin olduğu bilgisini verdi.




Belediye şirketi oldukları için her sokağı diledikleri gibi işletemediklerini belirten Özer, Şişli ve Nişantaşı genelinde toplam 26 otoparklarının bulunduğunu, ulaşım koordinasyon merkezinin alacağı karardan sonra, bu 26 otoparka Kuştepe otoparklarının da ekleneceğini belirtti.
Nedim Özer’in açıklamalarına göre İstanbul Bilgi Üniversitesi’nin araç sahibi öğrencileri, öğretim görevlileri, çalışanları, 2007-2008 eğitim öğretim yılında araçlarını 4 YTL’ye İSPARK otoparklarına bırakacaklar.
Işıl Açıkkar

Cinnet Nedir Anne?

İstanbul Bilgi Üniversitesi tiyatro kulübü Tiyatro Candela’nın “Cinnet’’i 26–28 Haziran’da İzmir’de.
Geçen sene sahneledikleri Hair müzikaliyle beğeni toplayan grup, bu sene de çok farklı, korku ve komedinin yan yana olduğu, gerilimi yüksek bir oyunla karşımızda.


İstanbul Bilgi Üniversitesi tiyatro topluluğu “Tiyatro Candela’’, son oyunları ‘’Cinnet’’ ile İzmir turnesi hazırlığında. Yönetmenliğini ve uyarlamasını Bora Severcan’ın yaptığı oyunda, sahnede yer alan isimlerse Özgecan Okay, Can Balaban, Melisa Biryol, Sima Ertem, Efe Can Erdal, Ece Metin ve Hale Diledi Kazan.
Korkuyla ve komediyle örülmüş, zaman zaman çok komik, zaman zamansa tüyleri ürperten bir seyir izliyor oyun. Severcan şöyle anlatıyor Cinnet’i : “Çok enteresan bir şey deniyoruz, insanlar yerlerinden kalkamayacaklar. Son 20 dakikasında izleyenleri inanılmaz sürprizler bekliyor. Son derece hafif seyirlik bir oyun gibi başlayıp sonrasında gerçekten insanları şoke etmek amacıyla kurduğumuz bir oyun bu. Çünkü şunu amaçlıyoruz; bir şekilde okula, işe gidip geliyoruz, onu yapıyoruz, bunu yapıyoruz ama sonuçta kendimizi sallayıp da ‘’ben ne yapıyorum şimdi’’ demiyoruz. Bizi şoke edecek hiçbir şey yok, tamamen uyuşmuş yaşıyoruz yani. İşte o uyuşmayı oyun boyunca iyice arttırıp sonuna doğru birden elektroşok verip “ne oluyor bana, nerdeyim, niye bu oyunu seyrediyorum ki?’’ dedirtmeyi planlıyoruz. İnsanları irkiltmek istiyoruz. Son derece komik fakat sürprizleriyle son derece korkunç hatta bazı yerlerde kara komediye kaçan çok enteresan bir oyun Cinnet’’.
Daha perdeler açılmadan başlayan absürdleştirilmiş diyaloglar, “herhangi bir şey’’ izlemeyeceğimizin sinyallerini veriyor. Oyunun ortalarındaysa, birazcık da hassassanız, bütün korkularınızla yüzleşme ihtimaliniz oldukça yüksek. İçinde korku öğesi barındıran her türlü şeyden olabildiğince uzak durmaya meyilli olan ben, kendimi bir cinnet anının ortasında bulduğumda tam da bunlar oldu.
Oyunculuk performanslarıyla, efektleriyle, korku ve komediyi dengelemeyi bilmesiyle övgüyü hak eden bir oyun Cinnet. Yüreklerini ortaya koymuş bir ekiple hazırlanmış bir oyun. Belirtmekte fayda var, oyunda kullanılan şarkı günler boyunca dilinize mühürlenebilir ve bu şizofreni kurmacasının içinden çıkmak da zaman alabilir.
Tiyatro Candela, yedinci yılında da, yalnızca bir üniversite topluluğu olmadığını kanıtlamakta iddialı görünüyor. Şimdiden kült bir izleyici topluluğu var ve kulaktan kulağa yayılmaya da devam ediyor. Geçen sene sahneledikleri “Hair” müzikaliyle dikkatleri üzerine çeken Candela, bu yıl da kanla yazılmış bir oyun izleyip Cinnet’e ortak olmak isteyenler için 26-28 Haziran tarihlerinde İzmir Karşıyaka Belediyesi’nde.

Özlem Özbaş

Gençlerde “Sosyal Bağımlılık”


İşverenler, üniversiteden yeni mezun olmuş, genç çalışanların ailelerinin, “öğrenci velisi” gibi davranmalarından şikayetçi: “Her hafta bankaya gelen ebeveynler var, çocuklarının performans bilgilerini, hatta ne yiyip içtiklerini kontrol ediyorlar”. Uzman Psikolog Orhan Gümüşel’e göre, “Aman benim çocuğum hata yapmasın, üzülmesin” düşüncesiyle aşırı korumacı davranan anne babalar, “bağımlı gençler” yetiştiriyor.
.
“İnsanlar sadece sakıncalı maddelere bağımlı olmuyor. Aileler de bir çeşit bağımlılık, vazgeçilmezlik duygusu yaratıyor çocukların üzerinde. Ergenlikten yetişkinliğe geçiş döneminde arada bir yerde sıkışan gençler, yetişkinlerin dünyasına ayak uyduramayıp tökezleyebiliyorlar. Bankada çalışan bir memur ya da prestijli bir dergide editör olsalar da ailelerinin gözleri üzerlerinde olabiliyor."
.
Bir banka müdiresinin bu konuyla ilgili söyledikleri kayda değer. Yeni mezun birkaç gencin bankada işe başlamasından sonra aileleriyle yaşanan diyaloglar çok ilginç. Anne babalardan çok şikâyetçi olan müdire sıkıntısını şu sözlerle dile getiriyor; “Sürekli müdahale durumundalar, ne yiyip, içtiklerinden tutunda performans bilgilerine, terfi süreçlerine kadar çocuklarının hayatlarına müdahil durumdalar.” “Haftada bir bankaya gelen ebeveynler var. Gençler hata yapabiliyorlar ve tabii iş hayatı pek hata kaldırmıyor. Hatası için müdüründen azar işiten veya mesaisi uzayan elemanlarımızın ailelerinden kapımızı çalanlar var. “Müdire Hanım, çok kızmışsınız. Bu daha çocuk. Çok alınmış, üzülmüş.” diyeni mi, “Çok çalışıyorlar, öğlen tatilleri yetmiyor” diyeni mi, “Ne zaman terfi edecek” diye soranı mı istersiniz.”
.
Er-Em Sigorta Genel Müdürü Emin Zorlu da “Çoğunlukla çok çekingen oluyorlar, kendi başlarına karar almakta zorlanıyorlar” diyor. “Örneğin başvuru yapan bir genci işe almaya karar verdik. Arayıp söylüyoruz. ‘Teşekkür ederim ama ben önce bir ailemle görüşeyim’ yanıtıyla karşılaşabiliyoruz." Zorlu bu gibi durumlarda ne yapacaklarını şaşırdıklarını belirtiyor.
.
Global News Dergisi Genel Yayın Yönetmeni Müge Meşe “Biz çalışma saatleri belli olmayan bir sektörde çalışıyoruz. Zaman zaman dergide sabahladığımız oluyor, basıma yetişmek zorundayız. Ve bu şartlarda çalışacak eleman bulmak gerçekten zor. Okulunu bitirmiş, pırıl pırıl beyinler yetişiyor, ancak aileler çocukları için sabah 8.30 akşam 18.00 arası işler istiyorlar. Aksi takdirde kontrol mekanizmalarını işletmeleri mümkün olmuyor” diye dile getiriyor sıkıntısını.
.
Gençlerin yaşama atılma süreçlerinde, aileler kendilerini çocuklarının hayatlarında nereye koymalı sorusundan yola çıkarak, bu konu ile ilgili, Memory Center Nöropsikiyatri Merkezi’nden Uzm. Psikolog Orhan Gümüşel’in bilgi ve görüşlerine başvurduk. Gençler, aileler, okul, yaşam üzerine söyleştik.


*Sizce, Neden aileler çocuklarını daima tekelinde tutmak, yönlendirmek, yaşamlarının bir yerinde hep müdahil olmak istiyorlar?
Buna kısaca “kaygı” diyebiliriz. Koruma içgüdüsü, egolarla birleştiğinden ortak kaygılarımız gelişmiştir.

.
* İyilik yaptıklarını düşünerek aslında zarar veriyorlar sanıyorum.
Gençlerin başkalaşım sürecinde rehber ve yol gösterici olmanın dışına çıkan, onları tanımlayan ve betimleyen tutumlar doğaldır ki bireyselleşmelerini etkileyerek bağımlı kişilik yapısının temellerini oluşturur. Özellikle ülkemizde bu durumu besleyen en önemli eğilim, ailelerin “Aman benim çocuğum hata yapmasın, üzülmesin” olgusundan hareket ederek, koruyucu ve onun yerine çatışmaları çözmeye çalışan, strese göğüs geren tutumlardır. Bu tutumlar onların kişiliklerinin güçlenmesinin önündeki engellerdendir. Dolayısı ile “bağımlı gençler” yetişir.
.
*Biliyoruz ki bağımlılık yalnızca “madde bağımlılığı” olarak tanımlanamaz. “Sosyal bağımlılık” denilen bir olguda var. Bunu biraz açar mısınız?
Evet, çok geniş olan bir kavram olan bağımlılığın ayaklarından biri de sosyal bağımlılıktır. Üstelik fizyolojik etki yoksunluğu taşıdığından dolayı hem tespit edilme aşamasında, hem de tedaviye başlama aşamasında göz ardı edilen bir durumdur.
Erken çocukluk dönemindeki yanlış ya da eksik yapılanma ergenlikte giderek pekişir ve gelişmekte olan kişiliğin bir parçası haline gelir. Sonuç olarak düşünen, tasarlayan fakat ortaya ürün çıkartmada yetersiz, başkalarına gereksinim duyan, kendisini idame ettirmek için başkalarının yönlendirmesine ihtiyaç duyan, ifade güçlüğü çeken bir kişilik ortaya çıkar. Bu gençler mükemmeliyetçi olsalar bile bir işi istedikleri gibi başaramayacakları kaygısı ile strateji oluşturma ve hedefe yönelme konusunda başarısız olabilirler.

* Peki, ne yapmalı, ebeveynler nerede durmalı? Çocuğunu sevmek, büyütmek onun yaşamını ondan almak anlamına mı geliyor?
Tabi ki hayır. Önemli olan, jandarma ya da öğretmen anne-baba olmak değil, rehber olabilmek. Sürekli neyi yapması ya da yapmaması gerektiği söylemek, sürekli öğüt vermek ve kontrol edildiği hissini vermek çatışmayı arttırır ve çözümü güçleştirir. İnatla doğruyu söyleyen ve gösteren olmaktansa, doğruya yönlendiren olmak, rehberlik vasfını kazanmak ve kişiliğine saygı gösterdiğiniz mesajını vermek doğrudur. Kimin doğru olduğu değil, neyin doğru olduğudur önemli olan.
.
* Dengeyi nasıl kurmalı? Çözüm nedir?
Empatik yaklaşabilmek çözüm üretilmesinde ve ortaya çıkan sıkıntı verici yaşantının aşılabilmesinde en büyük iletişim adımıdır. Sorundan ve sonuçlardan nasıl etkilenebileceklerini düşünmek onu anlamayı da son derece kolaylaştıracaktır.
.
* Onları “Sosyal bağımlılık” tan belki de “ebeveynlerden” korumak, yaşamları için gerçekten önemli. Görülüyor ki sahiplenmek, yaşamdan ve risklerinden korumaya çalışmak, çözümden çok probleme sebep oluyor.
Doğrudur. Gençlerin risk algılarını olgunlaşmasında ve kontrollü hale gelmesinde ailelerinden alacakları direkt ve dolaylı etki çok önemli. Bunu yaparken birkaç noktaya dikkat etmek gerekir.
Öncelikle, değişime ayak uydurmalı, korumak adına boğmamalılar. Güven duymalı ve inisiyatif bırakabilmeliler. Kontrollü ve sorumlu davranışın öğretmeni değil, örneği olmalılar. Kendilerinin de yanlış yapabileceğini kabul edip, kişiselleştirmezlerse duygudaşlık yapmaları kolaylaşır.
Onlara sorumlu davranış geliştirmenin saygınlık getireceğini öğretmeliler. Çocuklarını en iyi tanıyanlar yine aileleri. Dikkat edilmesi gereken, iyi bir empati, güven ortamı, sade ve net mesajlar vermek ve saygı göstermektir. Pozitif yönleri desteklenerek öğrenen, yaşayan bir genç kendisini de iyi tanıyacak, ne istediğini, nasıl yapması gerektiğini bilecek ve dolayısı ile “sosyal bağımlı” olmak yerine “birey” olacaktır.
.
Azime İlkim Başoğlu

Mimaride devrim: Hava alan, depreme dayanıklı esnek tuğla geliyor

Çevremize yepyeni bir görünüm kazandıracak, yaşam alanlarımızı yeniden ve çok farklı şekilde değiştirecek, mimarinin temelini oluşturan tuğla sisteminde yeni bir buluş, bir Türk tarafından geliştirildi. Küresel ısınmayla mücadeleye katkı sağlayan ve binaların depreme dayanıklılığını artıran bu projenin yaratıcısı, Defne Sunguroğlu.

Romalılardan bu yana değişmeyen tuğla sistemi, bambaşka bir çehreye bürünme yollarında adım adım ilerliyor. Görünüme bağlı tasarımların doğaya verdiği zarardan yola çıkarak tasarlanan “Kompleks Tuğla Morfolojileri’’ adlı mimari proje, özel tasarlanmış altıgen şeklindeki tuğlaların, çelik halatlara geçirilmesiyle oluşturulmuş bir sistem.



Projenin yaratıcısı Defne Sunguroğlu, günümüz mimarisiyle ilgili şu yorumu yapıyor; “Sağlıksız ortamlar yaratılıyor. Bu durum hem yaşamı, hem de doğayı kirletiyor. Mimarların değişen toplumun ihtiyaçlarını ve zarar görmekte olan doğayı algılaması gerektiğini düşünüyorum”. Defne Sunguroğlu’nun projenin getirdiği yenilikler ve sağladığı yararlarla ilgili açıklamalarına göre, geliştirilen bu sistem harç ve betonu ortadan kaldırmış ve yerine çelik halatlardan yardım almıştır. Bu sayede tuğla bina sistemi tamamiyle değişmiştir. Çelik halatlara geçirilen özel tuğlalar birbirlerine sabitlendiğinde, aralarında küçük açıklıklar meydana geliyor. Bu sayede bina hem güneş ışınlarını içeri alabilecek ve ısı sağlayacak hem de hava alabilecek. Böylece, rutubet ortadan kalkacak, daha sağlıklı ortamlar yaratılmış olacak. Günümüzün önemli sorunlardan biri olan küresel ısınmayla mücadeleye, doğal enerjinin daha çok kullanımının sağlanmasıyla katkıda bulunulacak. Çelik halatların kıvrılma ve şekil verme özelliğine sahip olmasından dolayı, oluşturulacak binalara bu sistem sayesinde istenilen şekilleri vererek, daha geniş mekanlar elde edeceğiz. Aynı zamanda bu sistem ile oluşturulan binalar depreme karşı dayanıklı olacak. Çünkü çelik halatlar sayesinde bina esnek bir yapıya sahip olduğundan büyük şiddetli depremlerde bile binalar etkilenmeyecektir.


Bilgisayar ortamında denenip onaylanan bu proje, şu an patent alma yolunda ilerliyor. Temmuz ayında Arup ve Buro Happold gibi büyük şirketlerden gelecek destekler ile İngiltere’de bu sisteme dayalı bir bina inşa edilecek ve bilgisayar ortamı dışında da kontrolden geçmiş olacak. Eğer olumlu sonuç verirse bu proje kısa sürede karşımıza çıkabilir.
.
Simge Sunguroğlu

Öğrencilerin talebi daha sık servis aracı

İstanbul Bilgi Üniversitesi öğrencileri, Kuştepe-Mecidiyeköy ve Kuştepe-Dolapdere arasında ücretsiz ulaşım sağlayan servis araçlarının yetersizliğinden şikayetçi. Servislerin seyrekliği nedeniyle derslere geç kaldıklarından yakınan öğrenciler, bu durumun öğrenciler ve servis şoförleri arasında kimi zaman kavgaya varan gerginlikler yarattığını belirtiyorlar.
.
Bilgi Üniversitesi öğrencileri, yeni dönemde faaliyete girecek olan Silahtarağa Kampüsü’ne ulaşımın aksamaması için yetkililerin “servis” sorununu ele almasını istiyorlar.
.
Kuştepe – Mecidiyeköy hattında ulaşımı sağlayan servislerle ilgili rahatsızlık, bu servislerin 20 dakika arayla hareket etmesinden ve servis araçlarının küçük olmasından kaynaklanıyor. Araçların küçüklüğü nedeniyle kimi zaman 20 dakika servis bekleyen öğrenciler, hemen dolan araca binemeyip yürümek zorunda kalıyorlar. Öğrencilerden Mehmet Akif Tosun, bir keresinde servis aracının kalkış saatinden 7 dakika önce orda bulunmasına rağmen, servis aracının saatinden önce kalkmasından ötürü boşu boşuna bekleyip derse geç kaldığını belirtti. Bu erken kalkışlardan ötürü okula geliş saatini servis saatine göre ayarlayan öğrenciler derslerine geç kalıyorlar. Bir başka sorun da, öğrencilerin derse yetişmek için şoförlere erken hareket etme konusunda baskı yapmasından kaynaklanıyor. Öğrencilerle şoförler arasında gerginlik yaratan bu durum, saygı sınırını aşan diyalogların yaşanmasına neden oluyor. Öğrenciler, sorunun çözülmesi için araçların 20 dakika yerine 10 dakika aralıklarla kalkmasını öneriyorlar.
.
Kuştepe – Dolapdere hattında ulaşımı sağlayan servisler ise, 30 dakika arayla hareket ediyor. Öğrenciler, bu hattaki araçların kapasitelerinin üzerinde öğrenci taşımak zorunda kalmalarından şikayetçi. Ayakta ve sıkışık vaziyette bir kampüsten diğerine ulaştıklarından yakınan öğrencilerin talebi, bu hattaki servislerin 20 dakikada bir kalkması. İdari Koordinatör Adil Şengül ise öğrencilerin bu önerilerinin dikkate alınacağını dile getirirken öğrencilerin de servis araçlarını adeta çöplüğe çevirmesinden yakınıyor.
.
Öğrenciler, servislere ilişkin sorunların 2008 güz döneminde eğitime açılacak olan Silahtarağa Kampüsü’ne de yansıması olasılığından endişeliler. Genel Sekreterlik’ten alınan bilgiye göre yeni dönemde Kuştepe-Silahtarağa, Dolapdere-Silahtarağa, Taksim-Silahtarağa ve yurt-Silahtarağa arasında servis çalıştırılacak. Böylece kampüse denizden ulaşımı düşünen öğrencilerin hayalleri de suya düşmüş olacak. Öğrenciler, ders başlangıç ve bitişlerini göz önüne alarak servis saatlerini belirleyen yetkilileri, servis sıklığını gözden geçirmeye çağırıyor.
.
Özge Aydınoğlu

Sessiz Cemaat ve “Milli İstirahat”

İstanbul Bilgi Üniversitesi Medya ve İletişim Sistemleri bölümü asistanı Erkan Saka’nın da içinde bulunduğu bir grup arkadaş, “Milli İstirahat” adlı fanzinlerini ceplerinden para harcayarak çıkarıyorlar. Milli İstirahat kadrosu, fanzinin varlığını “hayallerine ve sıkı dostluklarına” bağlıyor.
.
Zamanlarının çoğunu Fatih’in Malta mahallesinde takılarak geçiren küçük bir grup arkadaşın, zaman içerisinde çevreyle bütünleşerek bir cemaat halini almasıyla başladı bütün serüven. Bu cemaatin üyelerinin edebiyata olan düşkünlüğü, bir fanzin ile hayat buldu. Erkan Saka, Çetin Tankoç, Yasin Beyaz, Muammet Sevim ve Sinan Kızılkaya’nın sıkı dostluğundan beslenen fanzin, hayatını sessiz bir şekilde sürdürüyor. Ekip, fanzini imkanları elverdiğince ayda bir basmaya çalışıyor. Fanzinde çıkan yazılar, http://istirahat.wordpress.com/ adresinde de yayınlanıyor.

(Soldan sağa: Çetin, Erkan, Sinan, Yasin, Muammet)

“Milli İstirahat” adını, İstanbul’un Fatih semtine bağlı Malta Mahallesi’nden esinlenerek koyan bu cemaat, düzenli olarak haftada 4- 5 kere bir kahvede buluşuyor. İstanbul Bilgi Üniversitesi Medya ve İletişim Sistemleri bölümü asistanı Erkan Saka’nın da içinde bulunduğu bu kadro, fanzinin var oluşunu kendi deyişleriyle “hayallerine ve sıkı dostluklarına” bağlıyor. Bu ekibin sessiz duruşunu “derin denizlere” benzetiyor Erkan Saka. Çünkü, günlük yaşamda çoğu zaman konuşarak tasvir edemeyecekleri duyguları, şiir ve hikâyelerin içerisinde canlandırma imkanı buluyorlar.
“Milli İstirahat”, Malta cemaatinin kendi cebinden harcadığı para ile çıkıyor. Cemaatin en çalışkan ismi Çetin Tankoç, editörlüğün yanı sıra, fanzinin baskı işleri ile uğraşıyor. Erkan Saka ise, fanzinin dijital ortam sorumlusu. Okurlardan gelen yazıları, gerekli inceleme ve düzeltmeleri yaptıktan sonra internet sayfasına ekliyor. Cemaatin ruhunu yazılarıyla fanzin aktaran diğer isimler ise Yasin, Muammet ve Sinan. Edebiyatın her alanından yazılar yayımlayan fanzinde ağırlıklı olarak deneme, şiir, hikaye, masal türleri yer alıyor. “Sessiz cemaatin derin ruhunu” tasvir eden fanzine, unuttuğumuz duyguları tekrar hatırlamamız için bakmamız gerekiyor.
.
Güney Sokullu & Seçil Kılıç

Koşarken satranç oynamak: Orienteering

“Doğa içinde hedef bulma” diye tanımlanabilecek olan Orienteering sporu, Türkiye’de 1970’lerde askerlerin ve izcilerin eğitimi için yapılmaya başlandı. 2002’den beri Orienteering Federasyonu çatısı altında gelişen bu spor dalı, hem zihni, hem bedeni çalıştırıyor.
.
Florya Atatürk Ormanı’ndayım. Elimdeki haritaya göre yamaçta bir girinti ve hemen altında sağa doğru bir hendek olması gerekiyor. Ama girintiyi bulamıyorum. Fakat bu arada sağda bir kanal gördüm. Pusulama ve haritama baktım. Kanal boyunca koştum. Çalı ve dikenler canımı acıttı, ama yılmadım. Nihayet, işte hedef! Karşımdaki bayrağın üzerindeki zımbayla kartımdaki 6 numaralı kutuyu deldim. Şimdi geriye kaldı 5 tane daha.


Sözünü ettiğim bu macera “orienteering” adlı bir spor. Orienteering her türlü arazide yapılabilen, katılımcıların ellerindeki harita ve pusula rehberliğinde, kontrol noktalarını sırayla geçerek en kısa sürede bitiş noktasına ulaşmaya çalıştıkları bir doğa sporu. Takip edilecek bir lider ya da işaretlenmiş bir parkur yok. İster kısa, ister uzun istediğiniz rotayı tercih ederken zihinsel yeteneklerinizi kullanmanız gerekiyor. Harita ve pusulayı kullanma becerisi, kondisyon bu sporda çok önemli. Örneğin, koşarken nerede olduğunuzu bilmeniz kaybolma riskini ortadan kaldırıyor.


.
Bir doğa sporu olarak 7’den 70’e her kesime hitap eden ve "yürüyerek hedef bulma" olarak da tanımlanan bu spor, Türkiye’de 70’li yıllarda askerler, izci grupları, polisler ve üniversitelerin spor bölümleri tarafından oynanmaya başlandı. Türkiye’de ise Eylül 2002’de Orientering Federasyonu kuruldu. Bu federasyon her yıl 4 kere ilkbahar, yaz, sonbahar ve kış kupası olarak yarışmalar organize ediliyor. Avrupa ve Amerika’daki okullarda ders olarak da okutulan bu spor bireylere zihinsel gelişim, hızlı karar verme ve kendini ifade edebilme yeteneğini kazandırmakta. Hem zihninize, hem bedeninize spor yaptırmak, yeni insanlarla tanışmak, kendinizle ve arkadaşlarınızla eğlenmek, doğa ile yarışmak isterseniz turkey-o-subscribe@yahoogroups adresine e-mail gönderebilir ve bu sporla tanışabilirsiniz. Haydi kendinize bir iyilik yapın, pusulanızı ve haritanızı kapıp hayatınıza yeni bir heyecan katın.
.
Uğur Can Görgülü